“Şehidimizi anıyoruz”
Ferizli Belediyesi'nde Toplu İş Sözleşmesi imzalandı
Emekli sandığı zam farkı dün yattı
“Ekonomik krizin tek sorumlusu pandemi değil”
“Lokanta kahvehane gibi işletmeleri açın”
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) "Ey mü'minler!... Ölülerinizin güzel hallerini söyleyiniz, kötü hallerini
söylemekten çekininiz." buyurdular. İnsan başkalarının hayrına çalışmalıdır, başkalarının kemalatını
itiraf etmelidir. Yoksa onun bunun fena hallerini araştırmak, bunları dile dolayıp teşhir etmek en kötü
bir harekettir. Bilhassa ölüp gitmiş, kendi amellerinin sevap veya cezasına kavuşacak olan bir din
kardeşimizin şahsına ait bulunan kötü hallerini söylemek asla caiz görülemez.
Onun güzel hallerini söylemelidir ki hakkında rahmet okumaya vesile olsun. Ancak bir şahsın bid'at ve
zulüm gibi dine uymayan, insanlara zararlı olan bir hali bulunursa halkı ondan sakındırmak için bunu
söylemek lâzım gelir. Bunları söylemek ve elden gelirse menetmeye çalışmak mühim bir vazifedir.
Fakat insanların şahıslarına ait bazı kusurlarını görüp de bunu orada burada söyleyip durmak insanlığa
yakışmaz. "Cihanda bî-kusur insan bulunmaz. / Velâkin her kusur teftiş olunmaz." Yani kusursuz
insan olmaz, öyleyse her kusura bakılmaz. denilmiştir. İnsan, kendi kusur ve ayıplarını görüp
kurtulmaya çalışmalıdır. İnsanların ayıplarını araştırmak ayıptır. Kendi ayıplarını gören başkalarının
ayıplarını göremez.
Öyle kimseler vardır ki, kendilerinin birçok kusurları olduğu halde onları görmezler de başkalarının en
ufak bir kusurunu bile görmekten kendilerini alamazlar. Maamafih kusur sahipleri de kendilerine bir
iyilik olmak üzere hakikî mü'minler tarafından yapılacak nasihatleri, hatırlatmaları memnuniyetle
karşılamalıdırlar. Bu bir insanî vazifedir.
Hazreti Ömer, radıyallahü teâlâ anh demiştir ki: "Bana ayıplarımı gösteren kimseye Allâhü Teâlâ
rahmet etsin."
HİKAYE ZAMANI
Gençlik gitmeden elindekiyle yetinebilmeyi öğrenmek gerekir...! Bir kasabada çok güzel bir kız yaşar. Her yerden isteyenleri gelir ama kız hiç kimseyi beğenmez ve kimsenin teklifini kabul etmezmiş. Kızla aynı kasabada yaşayan birde genç vardır oda kızı çok sever ve kıza görücü göndermiş, kız bu gencin teklifini de kabul etmemiş.
Bunun üzerine genç çok üzülmüş ve o kasabayı terk etmiş başka şehre gitmiş. Aradan yıllar geçmiş ve delikanlı doğduğu toprakları özlemiş. Yıllar sonra doğduğu kasabaya dönmüş. Sabah uyandığında aklına yıllar önce evlenmek istediği, kasabanın güzel kızı gelmiş. Otelden çıkmış ve gördüğü yaşlı bir adama kızı sormuş.
Yaşlı adam az ilerde güzel bahçe içinde bir ev göstermiş, kızın orada oturduğunu söylemiş. Delikanlı kızın nasıl biriyle evlendiğini merak etmiş. Bir köşede beklemeye başlamış, bir müddet sonra kızı yaşlıca pekte hoş görünmeyen bir adamı yolcu ederken görmüş.
Üstelik zengin bir adam da değilmiş. Adam gittikten sonra delikanlı kapıyı çalmış, kendini tanıtmış. Sonra niye bu adamla evlendiğini kıza sormuş. Kız söylerim ama bir koşulla demiş. Delikanlıyı evin arkasında büyük bir gül bahçesine götürmüş. Bu bahçenin en güzel gülünü bana getirirsen sana niye bu adamla evlendiğimi söyleyeceğim demiş.
Ama asla geri yürümek yok bahçede, arkana bakmak yok en güzel gülü istiyorum sadece demiş. Delikanlı memnuniyetle demiş ve girmiş bahçeye. Çok güzel sarı bir gül görmüş karşısında tam elini güle uzatmışken, az ötede pembe bir gonca görmüş. Ona uzanırken gözüne kadife kırmızı bir gül ilişmiş.
Derken birde bakar ki bahçenin sonuna gelmiş. Kıza verdiği söz aklına gelmiş ve geri dönememiş. Mecburen bulduğu alelade, hatta solmaya yüz tutmuş bir gülü mahcup bir şekilde kıza götürmüş. Kız gülü görünce gülümsemiş. Delikanlıya bilmem aldın mı cevabını demiş. Her zaman daha iyisini bulmak isterken omur geçer ve sen en son bulduğuna razı olmak zorunda kalırsın.
KULLARI ALLAH’A SEVDİRMEK
Cenab-ı Hak, namaz kılan, oruç tutan, zikir eden, ihlâs ve takva sahibi olan, Peygamberimizin (sav)
sünnetine tabi olan, sözün özü, Allah’ın emir ve yasaklarına riayet eden kullarını sever.
O halde kim, bir insanı Allah’ın emir ve yasaklarına uyması için irşad ederse ve o kişi de bu irşaddan
istifade edip Allah’ın emir ve yasaklarına riayet ederse, işte o kişi Allah’ın bir kulunu Allah’a
sevdirmiş olur. Demek “Allah’ın kullarını Allah’a sevdirmek” ifadesi ile kastedilen mana, Allah’ın
sevdiği sıfatları bir kulun kazanabilmesi için o kulu irşad etmek ve ona hakkı anlatmaktır.
Kim Allah’ın farzlarını yerine getirirse Allah-u Teâlâ onu sever. Kim de bir kişinin bu farzları eda
etmesi için onu irşad eder ve ona hidayetin yolunu gösterirse, Allah-u Teâlâ bu kişiyi de yaptığı
aracılıktan dolayı sever.
Hadis-i şerifin devamında geçen “Allah’ı kullarına sevdirmek” ise, Cenab-ı Hakk’ı kuluna tanıtarak
Allah’ı sevmesine vesile olmaktır.
Şöyle ki; Bütün güzelliklerin, bütün iyiliklerin, bütün kemallerin ve bütün hayırların sahibi olan Mevla
Teâlâ, eğer kulları tarafından tanınırsa muhakkak ki sevilir.
Cenab-ı Hakk’ı sevmeyenler, sadece onu tanımayanlardır. O halde Allah’ı kullarına sevdirmek, Allahu Teâlâ’yı, O’nun isim ve sıfatlarını kullarına öğretmekten geçer.
Bu yazı toplam 2366 defa okundu. UYARI: Sitemizde yayınlanan yazarlara ait yazılar, yazarların görüşüdür ve yazarları sorumludur. SAKARYA HALK GAZETESİ sorumlu değildir. Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. Yorumda yasal sorumluluk yorum yapan kişiye aittir ve SAKARYA HALK GAZETESİ sorumlu değildir. Ayrıca suç teşkil edecek hakaret içerikli yorumlar hakkında yorum gönderen muhataplarına dava açılabilmektedir. Yorum şikayet konusu olduğunda ,yazılı talep halinde adli makamlara bu yorumların IP adresleri verilmektedir.
16 Ocak 2021 - 10:13, Cumartesi
9 Ocak 2021 - 10:43, Cumartesi
1 Ocak 2021 - 10:04, Cuma
26 Aralık 2020 - 09:48, Cumartesi
19 Aralık 2020 - 11:03, Cumartesi
12 Aralık 2020 - 11:18, Cumartesi